Yapay zekanın gerek eğitim senaryosu, gerekse de eğitim içeriği yazma deneyimini nasıl değiştirdiğini ve ne kadar hızlı geliştiğini günden güne gözlemliyoruz. Bu değişime ayak uydurabilmek amacıyla eğitim alanında kullanabileceğimiz yapay zeka uygulamalarını daha önce bir yazıda kaleme almıştım. Bu yazıda ise eğitim senaryosu, eğitim içeriği, makale vs. gibi metinleri yazarken kullandığım başka bir aracı sizlere tanıtmak istiyorum, keza bu araç da yazının geleceği açısından kolaylaştırıcı ve işleri hızlandırıcı özellikler taşıyor.

Obsidian isimli yazılım “ikinci beyniniz” şeklinde iddialı bir slogana sahip. Obsidian, bir kelime işlemci olmasının ötesinde bir not defteri, aklınıza gelen fikirlerden zihin haritaları oluşturabileceğiniz bir uygulama olarak öne çıkıyor. Uygulama içinde barındırdığı not defteri ve zihin haritası özellikleriyle yazım sürecini kolaylaştırıyor. Obsidian’ı kullanmanın pek çok yolu var ve eminim ki sizler de kullandıkça kendi yöntemlerinizi keşfetmeye başlayacaksınız, fakat dilerseniz ben kendi kullanma yöntemimden bahsedeyim.

Obsidian düşünme ve yazı yazma deneyiminizi farklılaştırıyor.

Ben bir yazıyı/senaryoyu şekillendirmenin ve bir düşünce sürecini rasyonalize etmenin en kolay yollarından birinin yazılımcılıkta da “node”lar adını verdiğimiz küçük düşünce ve metin parçacıkları üzerinden hareket etmek olduğuna inanıyorum. Karmaşık bir konuda düşünmeye başladığımda aklıma gelen fikirleri Obsidian’ın beyaz tahtasına node’lar yani parçacıklar olarak ekleyip, fikirlerimi bu alan içerisinde oklar çekerek, sürükleyip bırakarak ve farklı renklerde işaretleyerek organize ediyorum. Bu sayede hem konunun izleğine karar verme, hem de çelişik fikirlerimi sıralama, kafamda oluşan soru işaretlerini belirleme ve sonrasında cevaplama şansına erişiyorum. Oluşturduğum grafiksel arayüz üzerinden neredeyse tüm tartışmanın olumlu/olumsuz yönlerine hakim olabiliyorum ve bu sayede elimde güçlü bir düşünsel eskiz oluşmuş oluyor. Bilgi konusunda kendimi eksik hissettiğim alanları işaretleyerek, bu alanlarda bilgi edinme aksiyonları alıyor; içime sinmeyen fikirleri görsel bir izlek takip ederek temizlemeye/ nihayetlendirmeye çalışıyorum. Tüm bu zihin haritası uygulamasını bitirdiğimde elimde temiz bir zihinsel akış bulunuyor. Hatta bazı cümleler ve paragraflar sıraya koyulmak ve nihayetlendirilmek üzere hazır halde bekliyor oluyorlar.

Bu noktada Obsidian’ın hem kendi üretimi olan, hem de geniş network’ünün bir uzantısı olarak yazılımcılar tarafından gerçekleştirilmiş pek çok eklentisinin bulunduğunu da eklemekte fayda var. Bu eklentiler aracılığıyla Obsidian’ı kendi ihtiyaçlarınız doğrultusunda bir çeşit kod yazma uygulamasına veya benim yapmayı tercih ettiğim gibi bir kelime işlemcisine çevirmeniz işten bile değil. Mesela ben ChatGPT eklentisini sıkça kullanıyor ve bilgi bazlı metinleri -tabii ki belirli bir editoryal kontrolden geçirerek- çok daha hızlı şekilde oluşturuyorum.

Sonrasında Obsidian ekranının bir yarısında kelime işlem kısmını, diğer kısmında ise oluşturduğum zihin haritasını açarak önceden oluşturduğum düşünce ve metin parçacıklarını artık yazılı hale getirmeye başlıyorum. Elimde bulunan düşünce sıralaması, fikirler, metin parçacıkları, gruplamalar ve sınıflandırmalar sayesinde geriye kalan tek iş node’ları tek tek kelime işlemciye dökmek ve gerektiğinde aralara bağlantı cümleleri koymak oluyor. Keza akış zaten düzgün bir düşünsel çerçeveye oturduğu için bu bağlama faaliyeti de genel olarak sorunsuz ve hızlı şekilde tamamlanıyor.

Obsidian’ın tek yetenekleri bunlar değil elbet. Etiketleme mantığı sayesinde oluşturduğunuz yazılarda belirli temaları etiketleyebilir ve bu sayede yazılarınızın bağlantısallığını bir network haritası şeklinde görebilirsiniz. Hatta bu özellikle düşünsel ve yazınsal faaliyetinizin topografyası hakkında da bilgi sahibi olabilirsiniz.

Obsidian’ın görünmeyen faydasının belirli bir çeşit düşünce disiplini de sağlaması olduğu söylenebilir. Bir çeşit beyin aparatı, “dışarda beyin” gibi çalışan bu uygulama özellikle canvas özelliğiyle sizi de disiplinli ve sistematik şekilde düşünmeye doğru yönlendiriyor. Ayrıca yazılar içinde çelişkili fikirleri savunmak ve farkında olmadan aynı öğeleri tekrar etmek gibi hataları yapmanıza da engel oluyor.

Obsidian’da kullandığım yönteme en yakın çalışma stilinin David Lynch’in yaklaşık 70 karttan oluşan senaryo yazım tekniği olduğunu söyleyebilirim. Bu yöntemde Lynch yaklaşık 70 karttan oluşan bir destedeki tüm kartlara bir sahne yazar, bu sahnelerden bazılarını eler, bazılarını revize eder ve en sonunda beğendiklerini sıralamaya sokar. Bu çalışmanın sonunda ise artık elinde bir film senaryosunun temelinin olduğunu söyler.* Evet David Lynch olmak tabii ki bu kadar kolay değil fakat Obsidian’ın biraz sabrettikten sonra işleri sizin için kolaylaştıracağı aşikar…

*David Lynch on Writing a Script: https://www.youtube.com/watch?v=yngWNmouhP0